3 Sanatçı 1 Çöpcü

“İnsan çöpçü bile olsa, sokakları Michelangelo’nun resim yapması veya Beethoven’ın senfoni bestelemesi veya Shakespeare’nin şiir yazması gibi süpürmesi gerekir. Sokakları öyle güzel süpürmelidir ki dünyanın ve cennetin tüm ev sahipleri oradan geçerken durup; ‘Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü var’ diyebilmeli.”

Dr. Martin Luther King Jr.

Martin Luther’in yukarıdaki fikir ne kadar büyüleyici. Beethoven’nın senfoni bestelemesi gibi işimizi yapmamıza ne engel ? Neden işlerimizi Shakespeare’in şiir yazması gibi yapamıyoruz ? Daha da önemlisi bunu neden kendimiz için bir problem olarak görmüyoruz ? Zamanımız gerçekten çok kısıtlı ve hızla akıp geçiyor. Başarısızlık korkusu, prestij beklentisi ve sonu bitmez bahaneler içimizden coşarak gelen heyecanı öldürmek için fazlasıyla yeterli. Eğer gerçekten çok değerli şeyler ortaya çıkartmak istiyorsak; heyecanımızı, coşkumuzu engelleyecek her şeye engel olmak zorundayız. Hayallerimizi gerçekleştirmek için bildiklerimizden daha çok bildiklerimizi hayata geçirecek heyecana ihtiyacımız olabilir.

Belkide önce ölümü iyice kavramalıyız, sonra hangi konulara odaklanacağımıza karar veririz ve böylesi belkide bizim için daha iyi olur ?

Michelangelo gibi kod yazmamız, Shakespeare gibi tasarım yapmamız ve en önemlisi bütün bir hayatımızı Beethoven’nın senfoni bestelemesi gibi yaşayabiliriz! Dünya’ya bir şeyler katmak istiyorsak zaten böyle yapmamızda gerekir.

Kararlarımızı nasıl veriyoruz ?

Bilişsel psikoloji genel olarak çok dikkatimi çeken bir alan. Nasıl öğreniyoruz, düşünüyoruz, karar veriyoruz bu konular ile ilgili okumaktan büyük zevk alıyorum. Okuduğum bir konu, bilişsel psikoloji ile destekleniyorsa buda beni ayrıca mutlu ediyor. Geçenlerde okuduğum bir kitapta nasıl karar veriyoruz konusu ile ilgili güzel bir araştırmaya rastladım. İnsanları ve özellikle kendimizi anlamak açısından faydalı olacağını düşündüğüm için bu araştırma ile ilgili kısa bir yazı yazmak istedim. Araştırmayı yapan profesörün ismi James March. Stanford Üniversite’sindeyken yaptığı araştırmada topluluklarda kararların nasıl verildiği ile ilgili bir teori ortaya atmış. (Araştırma ile ilgili bilimsel metine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.) Bu teori şu şekilde. James March’a göre insanlar iki şekilde karar verebiliyor. Birincisi ekonomi alanında klasik olmuş bir görüş. Kişi kendi kişisel menfaatlerini düşünür, kendisi açısından en faydalı bulduğu kararı verir. İkinci karar veriş şekli ise biraz daha farklı. Kişi bu şekilde karar verirken önce kendisine üç soru soruyor. 1. Ben kimim, 2. Bu nasıl bir durum, 3. Benim gibi insanlar bu tarz durumlarda nasıl davranır. İkinci yöntem birinci yöntemden taban tabana zıt. İkinci yöntemde düşünme yok, hesaplama yok. Var olan tek şey “normlar”! Konuyu test etmek isteyen bir grup bilim insanı, itfaiyecilere eğer güvenlik ile ilgili seçilen bir film izlerlerse  “mısır patlatma makinesi” kazanacakları söylenmiş. Normalde ortamda kötü bir anlaşma yok. Sadece güvenlik ile ilgili bir film ve bu filmi izlediğinizde mısır patlatma makinesi alıyorsunuz. Gayet avantajlı bir anlaşma, fakat itfaiyeciler filmi izlemeyi kabul etmemişler!

İnsanların karar verirken bu şekilde de düşünebilecekleri fark etmemiz, aklımızda cevaplayamadığımız bir çok soruya cevap sağlayabilir. Sadece “menfaat” odaklı “avantaj” yaratmak, insanlar için yetersiz kalabilir …

Dayanıklı İnsanların Özellikleri

Son günlerde Tom Peters’ın Küçük ama ÖNEMLİ ŞEYLER kitabını okuyorum Birçok işi kitabı okudum. Bunlardan sadece bazılarının bende birşeyler değiştirdiğini düşünürüm. Bu kitapta öyle bir kitap. Sadece bir iş kitabı değil, yaşama bakış açısı kazandırabilecek bir kitap. u yüzden herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.

Bu kitabı okurken Tom Peters tecrübelerine dayanarak “Dayanıklı” insanların ortak özellikleri madde madde yazmış. Bende çok beğendiğim için paylaşmak istedim.

Dayanıklı insanların özellikleri (işe alma ve özellikle terfi süreçlerinde dikkate almaya değer):

  • Sakinlik
  • Kendisi hakkında olumlu düşüncelere sahip olmak (“kendisiyle barışık olmak”)
  • Olağanın ötesinde derinliğe sahip tecrübeler (taksi şöförlüğü, inşaatta çalışmak, tur düzenlemek gibi.)
  • Kontrollü kaos ortamlarından hoşlanmak (bu tür ortamlarda ayat bulmak)
  • Farklı kesimlerden değişik özelliklere sahip insanlarla kolayca ilişkiye girebilmek (genel olarak ve seyahetlerde)
  • Enerji yaymak
  • Sözünün eri olmak, dürüst olmak
  • Mizah yönü güçlü olmak! (gayet insanca bir duygu olan gerginliği kırmak için çok gerekli!)
  • Empati kurabilmek (“Senin sıkıntını anlıyorum.” Gözyaşı dökerek değil ama insani bir şefkat sergileyerek; insanların zaaflarını anlayarak ve onları “zayıf” olarak nitelendirmeden saygı ile yaklaşabilmek).
  • “Zalim olmak!” (Anında ve geriye bakmadan zor kararlar verebilmek.)
  • Katı olmadan kararlı olabilmek.
  • Güçlü bir birey ama bir o kadar da güçlü bir takım oyuncusu olmak.
  • Emir-komuta zincirini ve önemini anlamak, ancak gerektiğinde bundan kaçınmak.
  • Sıradışı insanların meydan okumasından rahatsız olmamak ve genel olarak iş bitirici eğilimlere sahip olmak.
  • İnançlı olmak.

 

Özellikle kendim başta olmak üzere, biz genç nesilin çok dikkate alması gereken konular olduğunu düşünüyorum. Gerçekten “dayanıklı” olmaya ihtiyacımız var!

Küçük ama önemli şeyler kitabını buraya tıklayarak alabilirsiniz.

Gençler Facebook’u Neden Kullanıyor ?

Sosyal medya çok kısa bir sürede hayatımızın çok önemli bir parçası oldu. Sadece markalara ve ünlülere değil, artık devlet adamları ile de bu platformlar ile bağlantı kurabiliyoruz. Bağlantılı olmak ile iletişimde olmak arasındaki farklar temelde bizler için büyük riskler barındırsa da (konu ile ilgili Shery Turkle’nin “Connected but alone ?” isimli bu TED videosunu izlemenizi tavsiye ederim.) sosyal ağlarda olmamızın temel motivasyonunu anlamak hepimiz için çok önemli. Bu konuda The Beans Group’un yakın zamanda gerçekleştirdiği bir araştırma, gençlerin sosyal medyadaki davranış motivasyonlarını anlamımıza çok yardımcı olacak şekilde.

İngiltere’de gerçekleştirilen araştırmaya göre, öğrencilerin %24’nün Google + hesabı varken, twitter kullananların sayısı %45 ve facebook kullananların sayısı %97.

Facebook’u neden kullanıyorsun sorusuna verilen yanıt çok önemli. Araştırmaya göre öğrencilerin büyük bir çoğunluğu arkadaşları ile  chat için facebooku kullanıyor. Markalar hakkında bilgi sahibi olmak yada fırsatlardan haberdar olmak isteyenler çok düşük bir grup. Rakamlarla neden öğrenciler facebook kullanıyor sorusunun yanıtı şöyle:

Facebook’un en ciddi kullanılma sebebi arkadaşlar ile chat. Burada benim dikkatimi çeken iki nokta var.

1-) İnsanlar arkadaşları ile konuşmak istedikleri bir platformda markaların aşırı agresif ve “rahatsız” edici kampanyaları yolda yürürken sorulan “İngilizce eğitim ?” sorusu ile aynı anlamı taşır. Bu noktada belirlenen sosyal medya stratejisi çok önemli.

2-) Facebook öğrenciler arasında ciddi bir oranla en fazla kullanılan sosyal ağ olmasını chat özelliğine borçlu dememiz yerinde bir tespit olur. Burada chat’in facebooktaki hacker kültürünün bir ürünü olduğunu hatırlayanlar vardır. Kurum kültürü yaratmak, daha da önemlisi yaşatmak bu yüzden çok önemlidir. Facebooku başarılı kılan yarattığı kurum kültürün yarattığı üründür. Sadece ürünler yaparak başarılı olmayı bekleyemeyiz, kültürler yaratarak ve yaşayarak ancak gerçek başarıya ulaşabiliriz.

QR Koduda önemli konulardan bir tanesi. Bu konu ile ilgilide öğrencilerden gelen, dikkat çeken sonuçlar var. Örneğin araştırma yapılan öğrencilerin %9’u hiç QR kodu görmemiş. Birçok dergi ve gazetede QR kodu bulunmasına karşın bu oranın %9 olması bize QR kodunun ne olduğunun bilinmediğini düşündürebilir. Ayrıca katılımcılardan %61’i QR kodunu gördüğünü fakat kullanmaya soğuk baktığını söylerken, sadece %25’i QR kodunu gördüm ve kullanabilirim demiş. Bu verilere göre QR kodu teknolojisinin aslında çok tercih edilebilecek bir teknoloji olmadığını söyleyebiliriz.

Sonuç olarak sosyal ağlar hemen hemen hepimizin bir şekilde içinde bulunduğumuz bir mecra. Bir çoğumuz bu mecrayı arkadaşlarımız ile “bağlatı” kurmak için kullanıyoruz. Araştırma yapmak veya bilgilenmek için sosyal ağları kullanma konusunda zayıfız. Araştırma yapmak için en fazla kullandığımız araç Google. Hem facebook’un bing ile çalışmaları hem de google’ın Google plus platformu ile birlikte, gelecekte araştırma ve bilgi edinmek için de sosyal ağları kullanabiliriz fakat şu anki alışkanlıklarımız bundan biraz uzakta.

Amazon’da Liderlik

Liderlik son zamanlarda sürekli konuşulan bir konu. Herkes lider olmakla beraber, o kadar lider ki etrafındaki herkese de başarılarının sırlarını paylaşıyor (!) 🙂 Ben de ilgimi çeken bu konuda önceleri birçok şeyi okusam da, şimdilerde çok seçici davranarak sadece gerçek liderlerden, liderlik öğrenmeyi doğru buluyorum.

Amazon.com herkesin çok iyi bildiği ve birçok açıdan çok başarılı bir şirket. Quora’da Amazon’daki liderlik ilkeleri ile ilgili şu cevap, liderlik ile ilgili birçok şeyi bünyesinde barındırıyor. Dikkatle okumanızı tavsiye ederim.

AMAZON LEADERSHIP PRINCIPLES
Whether you are an individual contributor or a manager of a large team, you are an Amazon leader. These are our leadership principles and every Amazonian is guided by these principles.

Customer Obsession
Leaders start with the customer and work backwards. They work vigorously to earn and keep customer trust. Although leaders pay attention to competitors, they obsess over customers.

Ownership
Leaders are owners. They think long term and don’t sacrifice long-term value for short-term results. They act on behalf of the entire company, beyond just their own team. They never say “that’s not my job”.

Invent and Simplify
Leaders expect and require innovation and invention from their teams and always find ways to simplify. They are externally aware, look for new ideas from everywhere, and are not limited by “not invented here”. As we do new things, we accept that we may be misunderstood for long periods of time.

Are Right, A Lot
Leaders are right a lot. They have strong business judgment and good instincts.

Hire and Develop the Best
Leaders raise the performance bar with every hire and promotion. They recognize exceptional talent, and willingly move them throughout the organization. Leaders develop leaders and take seriously their role in coaching others.

Insist on the Highest Standards
Leaders have relentlessly high standards – many people may think these standards are unreasonably high. Leaders are continually raising the bar and drive their teams to deliver high quality products, services and processes. Leaders ensure that defects do not get sent down the line and that problems are fixed so they stay fixed.

Think Big
Thinking small is a self-fulfilling prophecy. Leaders create and communicate a bold direction that inspires results. They think differently and look around corners for ways to serve customers.

Bias for Action
Speed matters in business. Many decisions and actions are reversible and do not need extensive study. We value calculated risk taking.

Frugality
We try not to spend money on things that don’t matter to customers. Frugality breeds resourcefulness, self-sufficiency and invention. There are no extra points for headcount, budget size or fixed expense.

Vocally Self Critical
Leaders do not believe their or their team’s body odor smells of perfume. Leaders come forward with problems or information, even when doing so is awkward or embarrassing. Leaders benchmark themselves and their teams against the best.

Earn Trust of Others
Leaders are sincerely open-minded, genuinely listen, and are willing to examine their strongest convictions with humility.

Dive Deep Leaders operate at all levels, stay connected to the details and audit frequently. No task is beneath them.

Have Backbone; Disagree and Commit
Leaders are obligated to respectfully challenge decisions when they disagree, even when doing so is uncomfortable or exhausting. Leaders have conviction and are tenacious. They do not compromise for the sake of social cohesion. Once a decision is determined, they commit wholly.

Deliver Results
Leaders focus on the key inputs for their business and deliver them with the right quality and in a timely fashion. Despite setbacks, they rise to the occasion and never settle.

Dünya değişti fakat beyinlerimiz ?

Risk alma konusunda Tim Ferriss‘in bu güzel yazısındaki bir bölümü çok beğendim. Dünya değişti fakat beyinlerimiz henüz değişmedi!

“We live in a different world than that of our ancestors. We do not sit around fires and wander forests in search of food. Civilization has changed greatly, but our brains have not.

Evolution via natural selection shaped the human brain over millions of years to achieve a simple goal: stay alive long enough to reproduce and raise offspring. As a result, we react faster, stronger, and harder to threats and unpleasantness than to opportunities and pleasures. There’s a red alert in our brain for bad things, but no green alert for equivalently good things. Sticks get our attention and carrots do not, because avoiding sticks is what mattered to staying alive.

Neuropsychologist Rick Hanson sums up this “negativity bias” nicely:

“To keep our ancestors alive, Mother Nature evolved a brain that routinely tricked them into making three mistakes: overestimating threats, underestimating opportunities, and underestimating resources (for dealing with threats and fulfilling opportunities).”

Overestimating risks and avoiding losses is a fine strategy for surviving dangerous environments, but not for thriving in a modern career. When risks aren’t life-threatening, you have to overcome your brain’s disposition to avoid survivable risks. In fact, if you are not actively seeking and creating opportunities—which always contain an element of risk—you are actually exposing yourself to more serious risks in the long term.”

Bu güzel yazının tamamını okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Ürün Yöneticisi için başarı kriterler

Ürün yöneticileri arasında %1’lik dilim ile %10’luk dilim arasındaki farklar nedir sorusuna Ian McAllister’in verdiği cevap çok etraflı ve güzel.

“The top 10% of product managers excel at a few of these things. The top 1% excel at most or all of them:

  • Think big – A 1% PM’s thinking won’t be constrained by the resources available to them today or today’s market environment. They’ll describe large disruptive opportunities, and develop concrete plans for how to take advantage of them.
  • Communicate – A 1% PM can make a case that is impossible to refute or ignore. They’ll use data appropriately, when available, but they’ll also tap into other biases, beliefs, and triggers that can convince the powers that be to part with headcount, money, or other resources and then get out of the way.
  • Simplify – A 1% PM knows how to get 80% of the value out of any feature or project with 20% of the effort. They do so repeatedly, launching more and achieving compounding effects for the product or business.
  • Prioritize – A 1% PM knows how to sequence projects. They balance quick wins vs. platform investments appropriately. They balance offense and defense projects appropriately. Offense projects are ones that grow the business. Defense projects are ones that protect and remove drag on the business (operations, reducing technical debt, fixing bugs, etc.).
  • Forecast and measure – A 1% PM is able to forecast the approximate benefit of a project, and can do so efficiently by applying past experience and leveraging comparable benchmarks. They also measure benefit once projects are launched, and factor those learnings into their future prioritization and forecasts.
  • Execute – A 1% PM grinds it out. They do whatever is necessary to ship. They recognize no specific bounds to the scope of their role. As necessary, they recruit, they produce buttons, they do bizdev, they escalate, they tussle with internal counsel, they *.
  • Understand technical trade-offs – A 1% PM does not need to have a CS degree. They do need to be able to roughly understand the technical complexity of the features they put on the backlog, without any costing input from devs. They should partner with devs to make the right technical trade-offs (i.e. compromise).
  • Understand good design – A 1% PM doesn’t have to be a designer, but they should appreciate great design and be able to distinguish it from good design. They should also be able to articulate the difference to their design counterparts, or at least articulate directions to pursue to go from good to great.
  • Write effective copy – A 1% PM should be able to write concise copy that gets the job done. They should understand that each additional word they write dilutes the value of the previous ones. They should spend time and energy trying to find the perfect words for key copy (button labels, nav, calls-to-action, etc.), not just words that will suffice.

I’m not sure I’ve ever met a 1% PM, certainly not one that I identified as such prior to hiring. Instead of trying to hire one, you’re better off trying to hire a 10% PM who strives to develop and improve along these dimensions.”

Quora’da bu sorunun sayfasına gitmek ve diğer cevapları da okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

İçerik Pazarlama Nedir ?

Pazarlama çalışmaları içerisinde reklam çok önemli bir alanı kapsıyor. Son yıllarda tüm dünyada yaşanan değişim herşeyi ciddi anlamda etkiliyor. Psikologlar yeni teknolojilerin psikolojiye bakan açısını incelerken, eğitim uzmanları artık eski yöntemler ile yeni neslin eğitilemeyeceğini, eğitimin tekrar şekillenmesi gerektiğini söylüyorlar. Böyle bir durumda insana birebir dayanan bir bilim olan pazarlamanın bu durumdan etkilenmemesi mümkün değil. Geleneksel anlamda pazarlamada ciddi bir değişim var. Örnek olarak geleneksel reklam ölmüş durumda denebilir. Display reklam denen, banner gösterme şeklindeki reklam son yapılan bir araştırmaya göre aşırı derecede verimsiz öyle ki reklama insanların %0,09’u tıklıyorlar (Aynı rakam sadece 17 yıl önce %78’idi!). İnsanların neden bu banner reklamlara tıklanmadığı sorulduğunda %61’inin yanıtı “rahatsız” edilmek istemedikleri yönünde. Tablet pc sahiplerinin tv izlerken yarısından fazlasının tablet pc’de kulandığını ve Amerika’da sadece iPAD’in son bir yıl içerisinde sayısının neredeyse 2 katına çıktığını düşünürsek, sadece internetteki display reklamlar değil artık televizyondaki reklamlarında çok verimsiz olmaya başladığını söylemek kolay olur.

Peki artık pazarlamacılar hikayelerini nasıl anlatacaklar ?

Pazarlamacıların hikayelerini anlatmak için artık eskisine göre daha farklı ve daha güçlü yöntemleri var. Ben bu yazımda bu yöntemlerden bir tanesini yazacağım. Content Marketing – İçerik Pazarlama.

Conent marketing ile ilgili pazarlamacıların bilmesi gereken en temel nokta, içerik pazarlamanın diğer pazarlamalardan farklı olarak kampanyalar dizisinden oluşmamasıdır. Bu yüzden içerik pazarlama faaliyetleri, bir kampanya gibi yaklaşmak hatalı olacaktır. Bunun anlaması ise, içerik pazarlamanın belli bir süre için üretilip bitmeyeceği, sürecin sürekli olarak işleyeceği ve kazandırdıklarının net bir şekilde ölçülemeyecek olmasıdır.

Aşağıdaki grafikler content-marketing ile ilgili Amerika’daki verilere dayanarak çıkartılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

Bu grafiğe bakarak content-marketingi en iyi kullanan firmaların teknoloji firmaları olduğunu söyleyebiliriz.

Aşağıdaki grafik ise içerik pazarlamayı aktif olarak kullanan şirketlerin derlemelerine göre gruplanması görselleştirilmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

İçerik pazarlamayı en aktif kullanan firmalar derlemesi 1 Milyar Dolar Üstü olan firmalar olmaktadır. Bunun en önemli sebebi içerik pazarlama faaliyetlerini gerçekleştirmek için gerekli olan istihdamı yaratmanın yüksek bir maliyeti olmasıdır. Fakat bu content marketingin küçük ölçekli şirketler için verimli bir yol olmadığı anlamına gelmez. Küçük firmaların content marketing faaliyetlerine daha fazla ihtiyacı vardır. Burada tüksek ölçekli işlere girmek yerine, kişileri bilgilendirici ve düşük maliyetli çalışmalar yürütülmelidir.